Genesis

Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
Genesis

2 posters

    nothing to care

    Artemis Antoniou
    Artemis Antoniou

    nothing to care  LA8LyKU


    Mesaj Sayısı : 42

    nothing to care  Empty nothing to care

    Mesaj tarafından Artemis Antoniou C.tesi Ara. 06, 2014 2:27 am




    Kapının önünde belirdiklerinde bu baş dönme hissi, bu içinden yükselen anlamsız öfke cisimlenmenin sonucu muydu, genç kız bilmiyordu. Bileğini kocası olacak adamın tutuşundan kurtararak, suratına bile bakmadan basamakları tırmanıp içeri girdi. Cisimlenme sırasında adamın kolu, bacağı kopmuş olsa şu anda umrunda olmayacaktı.

    Sert adımlarla salonu geçip, merdivenlere yöneldi. Merdivenleri tırmanırken adamın adımlarının ona yetişmekte olduğunu duyabiliyordu. Genç kız, küfretti. Üç kat, bir sürü oda, iki salon, kocaman bir mutfak, kocaman bir bahçe bu ikisine dar geliyordu. Artemis, bu güzel döşeli hapishanede her geçen gün daha çok kapana kısılmış hissediyordu. Nefes alması her geçen gün daha da zorlaşıyordu. Kendisini fırçalamak için fırsat arayan bir baba, istemediği bir evlilik, kendisini sevmeyen bir kocanın ardından bir de yetmezmiş gibi uluorta aldatılan kadın olmuştu.  Kime kızıyordu? Kendisini bu evlilik oyununu oynamak zorunda bırakan babasına mı? Kendisi gibi bu evlilik oyunu içine hapsolmuş kocasına mı? Yoksa annesinin kaderini yaşamaya mahkum olup, kendi evinde istenmeyen ve umursanmayan kadın olmuş kendisine mi?

    Yatak odasına -yatak odalarına- kendisini attığı gibi çantasını yatağın üzerine fırlattı. Sinirden alev alev yanıyordu sanki. Üzerindeki her şey fazla geliyordu. Irvine'in odaya girmiş olduğunu duyduğu halde umursamamayı tercih etti. Onun yerine bir hamle ile sırtındaki fermuarı indirdi. Elbise o sessizliğin içinde gürültü yaratarak yeri boyladı. Kız, minik ayaklarıyla elbiseyi tekmeleyip iç çamaşırları ile dolaba ilerledi. Aralık olan camdan çıplak vücuduna çarpan rüzgar onu bir an ürpertti.

    İnatla arkasına dönmese de iç sesi çığlık çığlığaydı. Irvine arkasındaydı. Onu görüyordu. Her zaman gördüğünden daha farklı görüyordu. Belki ilk defa bir kadın olarak görüyordu. Geceliğini üzerine geçirdi. Göz temasından kaçınarak hala orada öylece dikilen kocasını geçip, yatağa oturdu. Yanağının içini ısırararak halıyı izledi bir süre. Onu alakadar eden  bir durum yoktu. Sonuçta paylaştıkları şey babalarının hediyesi olan bu evden ve bu yataktan fazlası değildi. Artemis'in hissettiği şey kesinlikle kıskançlık olamazdı. Bu onu kıskanmaya hakkı olmamasından değil, ona karşı hiçbir hissi olmamasındandı. En azından kendisini buna inandırmaya çalışıyordu. Ortada suçlu yoktu. Hem herkesin ortasında kocam bile diyememiş, kuzeni olduğunu söyleyerek anı kurtarmaya çalışmıştı. Açık kapıyı bırakan oydu en başında. Herkesin kafasına göre takılmasını isteyende oydu. Ne güzel. Irvine de onun gibi düşünüyor olacaktı ki böyle bir şey yapmıştı. Bu bundan sonra Artemis'in de özgür olduğu anlamına gelirdi.

    Peki, neden içi içini yiyordu? Her ne kadar annesi ona kocasına sahip çıkmasını öğütlemiş olsa da onların evliliği normal bir evlilik değildi. İmzaladıkları iki kağıt parçası bu anlamsız hisleri de beraberinde getiriyor olamazdı değil mi? Bu iki imzanın getirisi sadece kullanmayı hiç düşünmediği bir soyadı olmuştu. Birbirlerine karşı herhangi bir sorumlulukları yoktu. Açıklama gereği yoktu. O zaman ortada soru sorulması gereken bir durumda yoktu. Sormayacaktı.

    Sordu. “Kravatın nerede? Rengini beğenmiştim.” Kahverengi gözlerini bir cesaret kaldırırarak onun gözlerine dikti. Bir cevap bekliyor muydu? Ya da nasıl bir cevap bekliyordu? O sırada gömleğini çıkartmaya başlayan adamın elleri bir an düğmelerde dondu fakat çabucak toparlanıp, Artemis'e döndü. Irvine her ne kadar kontrollü bir adam olsa da Artemis onun suratındaki bir anlık boşluğu yakalayabilecek kadar dikkatli bir kızdı. Genç adam kaşlarını merakla kaldırdı. “Sorun ne?”

    Artemis, hiç olmadığı kadar soğuk kanlı, yavaşça yatağın üzerine bıraktığı çantasına uzandı. Surat ifadesini sabit tutmak şu anda onun için çok zordu. Fakat açık vermeyecekti. Irvine'ın yanlış bir izlenime kapılmasına izin vermeyecekti. İpek kumaşı bir hışımla çıkartarak kocasının ayağının dibine fırlattı.

    “Adras bunu sana iletmemi istedi.” Genç adam ani bir refleksle kravata uzandığında genç kız devam etti. “Yüzüğünü takmamı istemiştin değil mi?” Irvine ağzını açmaya yeltense de, Artemis'in sesi buz gibi, oturduğu yerden kalkıp, ona doğru ilerledi. Tam önüne geldiğinde başını kaldırıp adamın gözlerine baktı. “Aldatılan karın olmam için mi yüzüğünü takmalıyım?”

    Irvine Floyd
    Irvine Floyd

    nothing to care  HaFvurU


    Mesaj Sayısı : 39

    nothing to care  Empty Geri: nothing to care

    Mesaj tarafından Irvine Floyd C.tesi Ara. 06, 2014 4:17 am




    Artemis, kendisinden, ona yaraşır bir koca olmasını isteyebilir ve bunun hayaliyle mutlu bir hayat yaşayabilirdi açıkçası. Okulda gördüğü aptal çiftler gibi olmalarını, ona destek olmasını bekleyebilirdi. Olduğu, aynı zamanda Irvine'nin gördüğü çocuk misali, gözlerini kapattığında onu sevmesini de umabilirdi. Oysa bunların hiçbiri gerçekleşmeyecekti. Bu durum, şu an karşısında her zamanki genç kızın değil de, ince zırhlı kadının durmasından dolayı dahi değişmeyecekti. İnce zırhlıydı çünkü şu an kendisine karşı sarf edilen sözler ya da yapılan hareketler sonuçta sadece bir güç gösterisinden ibaretti. Artemis, her zamanki gibi, istediği şekilde kontrol edebileceği ya da isterse canını yakabileceği kızıl saçlı cadıydı. Adam, bunun farkındaydı. Kendisini uysallaştırmayı gerçekten planlıyorduysa ama gerçekten yanılıyordu.

    Kendilerini şimdiye kadar bir arada tutan, çoktan sararmaya yeltenmiş bir sayfaydı zaten. Irvine her ne kadar Artemis'i istememişse, Artemis de onu istememişti. Bu bir sır olmaktan öte, bir gerçeğe dönüşmüştü bile şimdiden. Yorumlanamayacak bir şey haline dönüşmesi, genç kızın daha okul sınırları içerisindeyken etrafında pervane olduğu erkeklerle ve adamın da aynı şekilde, insani zevklerini başka bedenlerde gidermesiyle başlamıştı. İkisi de bunları yapmak zorunda değildi o dönem. İkisi de şu an, birbirlerine karşı o dönemden daha fazla bir hissi de paylaşmıyordu. Irvine, bir evlilikte olmadığının farkına vardığından beri kızın yanında yerini almayı daha çok bir rutin olarak görmeye başlamıştı. İlişkilere karşı bakış açısı, altı sene öncesinden çok farklı olduğu sebebiyle belki de, bu kızla aynı yatağı paylaşırken en ufak bir suçluluk hissetmiyordu. Peki ya Artemis, bunu hissediyor muydu ve öyleyse, o hissi kaldırabiliyor muydu?

    Genç kız, kendisini, bir kavanoza koyup saklamaktansa bir sorumluluk haline getirmeyi uygun görmüştü. Oysa kendisi, Irvine'nin yakalanmış mavi kelebeğinden başka bir şey değildi. Saflığını uzaktan görmek mümkün olan ancak aynı zamanda asla da kapağını açıp ne kaçırma tehlikesine ne de tatma hazzına uygun göreceğiniz bir şeydi. Gözleri, kızınkilere bakan adamın en büyük özgüveninin kaynağı da burasıydı. Onu umursamıyor değildi. Umursadığından böyle davranıyordu.

    Artemis Antoniou, Irvine Floyd'u gereğinden fazla sahipleniyordu. Bunun tek yaptığı şey ise, karşısındakini sinirlendirmekti.

    Yirmi beşine henüz basmış olan adam için, kızı aldatamazdı. Sebebi ise çok basitti aslında: kız, kafasındaki ilişkiye onun iznini almaksızın onu da ekliyor ve sanki bunlar gerçekten olmuş gibi davranıyordu. Irvine asla böyle bir şeyi kabul etmemişti ve kaldı ki, dördüncü aylarının ortalarında olan bu evlilik için muhtemelen asla da etmeyecekti. Uğraşmak zorunda olduğu bu durum, her şeyden öte, sıkıcıydı. Evli değillerdi, bir ilişkileri yoktu, birbirlerini tanımıyorlardı ve tek paylaştıkları şey, on adım ötesinde duran şu yataktan öte de değildi. Onu aldatamazdı çünkü onun değildi, daha önce hiçbir kadının olmadığı gibi. Kızıl saçlı kız da onu aldatamazdı çünkü aynı şekilde, ona sahip de değildi. Şu noktadan sonra olmak da istemiyordu. Cadının, başkalarının yanındaki hareketleri fazlasıyla barizken, sadece onun mu başka bir kadınla beraber olması büyük bir olaya dönüşüyordu şimdi? Eğer konu gurursa, zaten onu da kuzen oldukları yalanıyla beraber Artemis geri alamayacağı bir şekilde incitmişti. Eğer konu, bu seferkinin kızın yakın bir arkadaşı olmasıysa o daha da saçmaydı. Irvine, evlendiği kadının adını hatırlayabildiğine seviniyordu çünkü. Önemsiz detayları atlayan beyninin es geçtiği şeylerden bir tanesiydi sadece.

    "Benim karım olmadığın için takmalısın yüzüğünü. Hayali eşin, değerini bilir belki." Sözleri sarf eden ise kesinlikle bilmediği gibi bu değeri bulmaya da çalışmıyordu. Kızın evden çıkarken sarf ettiği kelimelerin aynısı buraya da çok rahat konabilirdi. Adam da bu evlilik oyunundan bıkmıştı çoktan. "Gerçeklerle yüzleşmelisin belki, Artemis, ben senin kocan değilim ve bu da bir evlilik değil." Sonlara doğru yükselen sesini bastırabilmeyi başarabilmesine rağmen yine de kızın önünden çekildi. Parfüm kokusunun üzerine sindiği kravatını, yakınındaki beyaz meşe sandalyenin üzerine astı.

    İnce zırhlı Artemis, tüm saflığı ve öfkesiyle odanın ortasında, soyadını almadığı kocası ise onu tekrardan umursamazdan geliyordu. Irvine, vahşetin leydisi olarak bilinen bir tanrıçayla aynı ada sahip bir kızdan, ona yine lütfen demesini mi bekliyordu gerçekten? Kızın omuzlarında parlayan ayı fark etti. Ay bile yanar sözleri geldi aklına.

    Sessizliği bozdu tekrardan. Bu sefer onun gibi davranmayıp riske atarak, sonucun onu şaşırtmasını bekleyerek. "Dediğin gibi bu bir oyun ve bu kadar sıkıldıysan devam etmek zorunda değilsin. Seni zorla tutmuyorum." Gözleri, kızı süzdü sadece kısa bir süreliğine. "Ama kalacağını biliyorum." Kız, o kadar saftı ki şu an ne söylerse söylesin fark yaratır mıydı bilmiyordu. "Neden? Düzeltebileceğini düşündüğünden mi? Yoksa sadece Durmstrang'in erkekleriyle birlikte olup sonradan bana evliliğimizi hatırlatmaktan zevk aldığın için mi? Herkes durumun farkında oysa ki."
    Artemis Antoniou
    Artemis Antoniou

    nothing to care  LA8LyKU


    Mesaj Sayısı : 42

    nothing to care  Empty Geri: nothing to care

    Mesaj tarafından Artemis Antoniou C.tesi Ara. 06, 2014 11:52 pm



    Artemis'in dudakları bir şeyler söylemek, bir şeyleri bağırmak üzere aralandı. Karşısındaki adamın suratına haykırmak istediği o kadar çok şey vardı ki. Mesela onu kocası olarak görmediği ve hiçbir zaman onun eşi olmayı düşünmediği gibi. Mesela onun fikrini sormuş olsalardı, o yüzüğü parmağına geçirmektense parmağının kopmasını tercih edeceği gibi. Ya da elinden gelse bu evi onunla birlikte gözünü bile kırpmadan ateşe verebileceği gibi.

    Evlilerdi. Her ne kadar birbirlerini sevmeseler de eğer beraber bir ömür geçirmekle yükümlülerse birbirlerine saygı duymak zorundalardı. Sonsuz bir sadakatten değil, karşılıklı güvenden bahsediyordu. Önünde bu evlilik bağına sahip olabileceği milyon tane erkek varken, o Irvıne ile bu sözleşmenin içinde tıkılı kalmıştı. Genç adam onun kaderi olabilirdi ya da olmayabilirdi. Fakat aldatılan kadın olmak onun kaderi olmayacaktı. Bununla yaşamayacaktı. Kocası yan odada başka bir kadınla sevişirken duymamak için kulağını tıkamayacaktı. Aynı odada başka kadınlarla flört ederken görmemek için kafasını çevirmeyecekti. Aslında onu sevmediğini adı gibi bilse de, bilmemezlikten gelmeyecekti.

    Hayır. Artemis annesi gibi olmayacaktı. Şu anda karşısında dikildiği adam kocası mıydı, babası mıydı, ayırt edemiyordu. İçiini alev alev yakan siniri aslında kimeydi, hatırlamıyordu. Aldatılmış, aşağılanmış, umursanmamış, küçük görülmüş... Ömrü boyunca olmaktan korktuğu kadın mı oluyordu? Niye böyle berbat hissediyordu? Hayır. Gardını indiremezdi. Gardını bu adama karşı indiremezdi. Bir seferlik boşluk, ilişkilerinde bu zamana kadar kurdukları bütün dengelere mal olabilirdi. Ama bu onun içinde yükselen, küçücük bir çocuk gibi başını bacakları arasına alıp ağlama hissine engel olamıyordu. Artemis, en son ne zaman ağladığını hatırlamıyordu. Fakat şu anda gözleri cayır cayır yanıyordu. Beyni ve bedeni, ona duygularının yaptığı gibi ihanet ediyordu.

    Dolmaya her an hazır olan gözlerini görmesine izin veremezdi. Genç adamın suratını, suratındaki hiçbir şey anlaşılmayan ifadeyi, kaşlarını çattığında oluşan o ince çizgiyi kısa bir süre inceledi. Aslında onun suratının ne kadar tanıdık olduğu yüzüne bir tokat misali çarptı. Bir hışımla arkasına döndü. Kısacık birkaç saniye için boş bakışlarını karşısındaki pencereye çevirdi. Açık gökyüzünü bir pırlanta misali süsleyen ay çarptı çikolata kahvesi gözlerine. Derin bir nefes ile akciğerlerine zengin bir ziyafet sunarken, minik adımlarını sürüyerek bakışlarının hedefi olan dolaba ilerledi. Dolabın kapağını açıp sihirle içi büyütülmüş çantasını çağırdı.

    İstenmediğini zaten biliyordu. Evden uzaklaşmak için bunu duymaya ihtiyacı vardı ve genç adam ona istediği fırsatı sunmuştu. Bir aylık bu komik evlilik oyununu sığdırdıkları çekmecelerini teker teker açtı. Kaliteli kumaşları hırçınca çekerek çantaya doldurmaya başladı. İçi bir türlü kontrol edemediği sinir yüzünden alev alev yanıyor, derin bir nefes daha alarak elindeki küçük çantayı dolabın içine fırlattı. Başını usulca kaldırdığında aynadaki yansımasıyla karşılaştı. Kızıl saçları tamamen kontrolden çıkmış gibiydi. Şu anda ona onlar bile fazla geliyordu. Bileğinde takılı olan toka ile dağınık bir topuz yaptı.

    Titrek ellerle ve hızlı nefeslerle arkasındaki dolaba yaslandı. Gözlerini yumarak kendisini sakinleştirmeye çalıştı. Bu adam karşısında bu kadar savunmasız, bu kadar basit, bu kadar herkes gibi görünüyor olamazdı. Hala ağlamadığına şükrederek mırıldandı. “Tüm Durmstrang mı demek istedin yoksa?” Canı bu kadar yanarken, onun da canını yakmak istiyordu. Ama genç adamın umrunda mıydı? Neden kendini kandırıyordu? “Bütün büyücü dünyası ile yatmış olsam umrunda olacak mı ki?”

    Derin bir nefes koyvererek üzerindeki geceliği çıkarttı. Açık çantadan çektiği bir kot pantolon ile kazağı hızlı hareketlerle üzerine geçirdi. Çantasını eline alarak hala ifadesizce kapının önünde onu izleyen kocasına ilerledi. Adamın ne düşündüğünü çok iyi biliyordu. O ağzını açmadan cevapladı. “Babamla ben konuşurum.” Bakışı kopartarak onu geçmeye yeltendiği an mırıldandı. “Kimseyle yattığım falan yok.”


    :::


    Irvine Floyd
    Irvine Floyd

    nothing to care  HaFvurU


    Mesaj Sayısı : 39

    nothing to care  Empty Geri: nothing to care

    Mesaj tarafından Irvine Floyd Salı Ara. 09, 2014 3:04 am

    ,



    Kıza karşı söyledikleri hiçbir işe yaramamıştı. Genç kızın kanayan onuru, onun gibi bir adam yüzünden kendisini teslim etmemişti. Bu, genç adamın eşinden beklediğine kıyasla oldukça şaşırtıcıydı. Gerçi neden şaşırdığını anlamak son derece kolaydı. Sonuçta Irvine için Artemis, zengin bir aileden gelen, sorunları basit şeylerden ibaret olan ve şu güne dek en büyük problemi istediğini elde edememek olan bır kızdan ibaretti. Yine kendi kafasında kurduğu tabloya göre, kendisi de kızın elde edemediği şeylerden bir tanesi olması ile tepki görüyordu. Irvine için hayatın öyle olduğunu söyleyemezdiniz sonuçta, kızı kendi içerisinde küçük görmesi gereğinden de doğal bir tepkiydi. O daha çok orta kademeli bir ailenin oğlu olarak dünyaya gelmiş, her şeye razı olan babasının sorumluluklar altında ezildiğini izlemiş ve annesinin ise iki oğluna bakmaktan başka bir şey yapmadığını görmüştü. Sloan, kendisinin aksine daha düzgün yetiştirilen çocuk olmuştu ancak, ne denirse densin. Kendisinden sadece üç yaş büyük abisi, istediğini elde edip, felsefe gibi gereksiz bir konuya sardıktan ve bunun üzerine de yazarlığa başladıktan sonra kendisine kalan tek şey sadece onun arta kalan düşüncelerinden ibaret olmuştu. Sloan gibi davranılması beklenilmiş, onun gibi tavırları olsun istenmişti. Irvine'nin omuzları, hiçbir zaman abisininkiler kadar geniş olamayacak düşüncesi ile beslenmişti. Doğal olarak kendisi çok daha kontrol isteyen ve Sloan'ın iç huzuru diye adlandırdığı şeyin aksine hayatı daha uçurum kenarlarında yaşayan birisi olup çıkmıştı.  Artemis ise sadece arkasındakileri görmeden, ben merkezci yaklaşımıyla ilerleyen bir kızdı bu yüzden onun için. O da, ünvanlarla şımartılmış olmasına rağmen sadece şikayet etmekle yetiniyordu. Açıkçası Irvine, her ne kadar bir gün evleneceğini asla reddetmese dahi, bunun böyle biriyle olması işte bu yüzden ironikti. Eğer yapabilseydi belki de karşısındaki bu kızdan nefret ederdi.

    Peki neden annesi, ona geldiğinde ve bu küçük evlilik töreninden bahsettiğinde karşı çıkmamıştı? Sadece omuz silkmekle yetinip istediğini yapmasını söyleyen kendisiydi, kendisini zerre umursamayan. Seherbaz olan babası hakkında çıkan asılsız suçlamaların, bir prestijle yok olabileceğini bildiğindendi belki. Yahut tüm bunlardan uzak, sadece zar atmayı göze alabilen bir adam olarak şansını denemek istemişti. Mantıkla yönetildiğini öne süren bir adama göre, o kadar çok kadere bırakıyordu ki hayatını bu gerçekten gülünç bir hal alıyordu. Irvine, içinde oynadığı bu zıtlıklar oyununun da bir nevi iki yüzlülük olduğunun farkındaydı. Kıza kalacağını söylediğinde ya da adeta emrettiğinde olan şey daha farklıydı ama. Artemis, kendisinden o kadar çabuk kurtulamayacağının farkında olmalıydı. Günümüz toplumunda dahi eşinden ayrılan bir kadın, eşinden ayrılan bir adama göre daha hor görülmektedir sonuçta. Artemis için de onu mutlu edemediğini söyleyeceklerdi büyük ihtimalle, şu adına zar zor ilişki diyebilecekleri şeyden yola çıkarak.

    Karşısında durmuş, az önce topuz yaptığı kızıl ve kahverengi arası tonundaki saç bukleleri yer yer yüzüne dökülürken, çabucak hazırladığı çantasıyla durmuş kız ise olması gerektiğinden daha ciddi bir ifadeye sahipti. Irvine'e, eğer kız herkesle beraber olsa umursayıp umursamayacağını soruyordu. Genç adamın cevap vermek istememesi ise gerçekten umursamayacağından ötürüydü.  Kaldı ki, bu isteğine kendisi dahi karşı çıkacaktı. "Sen de oradaydın." dedi, az öncekine göre dah kısık fakat hala daha üzerine örttüğü duygularını hissedebileceğiniz bir tonda. "Eğer geçen dört ay içerisinde umursamadığın şeyleri bir gecede umursamaya karar verip bana sinirlenecektiysen, başından söyleyebilirdin. Adı birdenbire aldatmak olduysa, sahip olduğumuz şey birdenbire bir ilişki olduysa, en azından benim haberim olabilirdi. Tanrı aşkına, çok isteseydin eğer, beni rahatlıkla durdurabilirdin, bunu biliyorsun." Kızın iri gözlerini kendi suratında hissetti, onu delip geçmeye çalışırcasına baktıklarını ve bundan rahatsız oldu. Haklıydı, o da bunu biliyordu ve geri adım atmayacaktı. En başından beri onu başkalarıyla flörtleşirken gördüğünde, sınırlarını daha Artemis çizdiğinden beri farkındaydı ortak hiçbir şeyleri olmadığının. Güveni dahi birbirlerine çok görürlerken, neden kendilerini kandıracaklardı ki? Irvine Floyd, onu bir eş olarak kabul etmemişken şimdi kalkıp da en ufak bir hatası olmayan konuda azarlanmasını dinlemeyecekti. "Neden sırf adını bile sen söyleyince öğrendiğim bir kadınla beraber olduğum için değer vermeye başladın ki?" Onu anlamıyordu, şu an için anlamak ister miydi onu da bilmiyordu.

    Kız, yanından geçerken, aralık kapıya yönelirken son kez, genç adam onun bileğini yakaladı tekrardan. Evden çıktıklarındaki gibi, Greyjack malikanesinin önündeki gibi ve tekrardan geri döndüklerindeki gibi fakat daha serbestçeydi. Bu sefer tartışmadı veyahut ona yönelik bir laf etmedi. Bu, anı göz önünde bulundurduğumuzda, ilginçti.

    Beklenilen aksine, ya da kendisi dahi beklediğinin aksine, bunu neden yaptığını sorgulamak amacıyla kendisine yönelen kızla arasındaki ufak mesafeyi de kapattı. İçgüdülerine göre davrandı, başka hiçbir şeye odaklanmadan. Hafifçe eğilerek dudaklarını, kızın yumuşak dudaklarına bastırdı. Tat her ne kadar geceyle karışmış dahi olsa hala daha tanıdıktı. Irvine Floyd, karısının tadını evlendiklerinden bu yana hatırlıyordu. Bu, söylendiğinden hem çok daha fazla hem de çok daha az romantikti. O zamankine kıyaslamak gerekseydi ancak, çok daha az nazik olduğunu kolaylıkla söyleyebilirdik ancak. Bu sefer kaygısızdı çünkü, nereden geldiğini yahut nereye gittiğini bilmediği bir hareketti ve en önemlisi ise Artemis'i küçük bir kız çocuğu olarak görmediğinin büyük bir kanıtıydı. Sonuncusu, Artemis elini kocasının zincirinden kurtarıp da kendi isteği ile boynuna doladığında daha da güçlenmişti. Kızın bu hareketinin bilinçli olup olmadığını bilmiyordu, sormayacaktı da. Eğer genç kız, olması gerektiği şey gibi davranılmak istiyordu ise öncelikle onun getirileri ile baş etmeliydi. Bu, Irvine'nin kendisinden altı yaş daha küçük bir kızı, bir kadın yerine koyarak davranmasını gerektiriyorsa bundan çekinmeyecekti zaten. Kızdan çok daha fazla şey yaşamış olabilirdi, bazı şeylerin insanları nasıl etkilediğini daha iyi görmüş de olabilirdi fakat tüm bunlar, şimdi önemsememesi gereken şeylerden ibaret olmuştu.

    Kızdan ayrıldığında, gözleri sadece birkaç saniye için, kızın dudaklarında takılı kaldı ve ardından tekrardan kahverengi gözlere gitti tekrardan. Genç adam, kızın beline doladığı ve ara ara istemsizce kendi bedenine bastırdığı ellerini çekip de aralarındaki mesafeyi yeniden sağladığında, bu, anlatılandan daha da zor olmuştu. Uzunca süren öpüşmelerinin ardından, soluklanmak adına kendisine biraz vakit tanıdı. Ne diyebileceğini ya da yapabileceğini bilmiyordu şimdi. Az önce dinlediği içgüdüleri, ona burada da eşlik etmemişti. Aldığı birkaç derin nefesten sonra aklına gelen ilk şeyi soruverdi ancak. "Hala daha gitmeyi mi düşünüyorsun?" Kazandığı ödülü kaybetmek istemeyen bir çocuktan farksızdı şu sözleri söylerken. Oysa elbette ki bu bile onu birdenbire sevdiği yahut sempati duyduğu anlamına gelmemişti. Sadece daha insani bir yaklaşıma sahip olduğunun bir göstergesiydi o kadar. Yoksa Artemis, gözünde büyük bir şekilde değişmiş değildi.

    Spoiler:


    Artemis Antoniou
    Artemis Antoniou

    nothing to care  LA8LyKU


    Mesaj Sayısı : 42

    nothing to care  Empty Geri: nothing to care

    Mesaj tarafından Artemis Antoniou Perş. Ara. 11, 2014 10:55 pm




    Sadece birkaç adım sonra ihtiyacı olan özgürlüğe kavuşabilirdi. Nereye gideceğine dair bir karar vermemişti bile. Tek istediği bu evden, hapishaneden dışarıya adım atabilmek ve mümkünse geri dönmemekti. Büyük ihtimalle mümkün olmayacaktı. Babasının sinirli sesi beyninde yankılandıkça kararından bir an pişman olacağını düşünse de vazgeçmedi. Minik bir adım daha attı. Kapı şimdi daha da yakınındaydı. İç sesi geri dönüp bu adamla başa çıkması gerektiğini bağırsa da, taşıyabileceğinden fazlasına sahip minik omuzları hafifçe titredi. O sırada bileğini kavrayan parmakları bir kez daha hissetti. Üçüncü kez nefesi kesilirken, nefesini düzenleyip ilgiyle genç adama döndü. Ne istediğine dair bir şeyler sormayı düşündü. Veya neden bu kadar rahatça kızı hayatından dışlayabilirken tam ona istediğini vereceği anda engellediğini sormayı... Aralarındaki kısacık mesafe de kapandığında, bu sefer iç sesi çığlık çığlığaydı. Bakışlarını genç adamın suratına kaldırdı. Ne yapmaya çalıştığını anlamak istiyordu. İstemsizce dudaklarını ıslattı. Ona saatler gibi gelen bir saniyenin ardından dudaklarının üzerine değen dudaklarla gözlerini kapattı. Genç adam kabullenmek istemediği bir şekilde tanıdıktı. Usulca dudaklarını aralayarak izin verdi bu öpüşe. Vücudunun yanması hoşuna gitmemişti. Heyecandan ya da henüz adlandıramadığı bir duygudan dolayı, parmak uçlarına kadar alev alev yanıyordu. Tanıdıklığına yeni bir boyut ekleyerek aralarındaki yok sayılacak mesafeyi de minik bir adımla kapatıp elini adamın tutuşundan kurtardı. Kaçmaya niyeti yoktu. Ardından parmakları genç adamın omzunu kavrayıp oradan boynuna sarılırken, parmak uçlarında biraz daha yükseldi. Beline sarılan kollar ara ara kızın vücudunu kendisine yasladığında, nefesi yetmeyecekmiş gibi gelse de geri çekilmedi. Diğer kolunu da sararken, parmakları hafifçe genç adamın ensesini kavramış, beyninin yanacağını düşündüğünde dudakları ayrıldı. Mavi bakışlar bir süre dudaklarında gezinse de gerisin geri yüzüne çıkmış, kız dudaklarını ısırarak ona baktı.

    Birkaç saniye içinde aralarına bir mesafe girdiğinde bakışlarını yere indirse de yeniden genç adama döndü. Nefesini düzene sokmak için uğraşırken, tepkisini anlamak için Irvine’i izliyordu. İtiraf etmese de genç adamın dokunuşu, öpüşü garip bir şekilde hoşuna gitmişti. Daha önce birileriyle yatmamış olabilirdi. Ama bu kimseyle öpüşmediği manasına gelmiyordu ve kız bu konuda Irvine kadar olduğunu söyleyemese de tecrübeliydi. Kalbi hala deli gibi atıyordu. Kulakları uğulduyordu ve büyük ihtimalle vücudu gibi yüzü de yanıyordu. Kıpkırmızı kesilmiş olmalıydı. Kendi kendisine içinden sinirle söylendi. Bakışlarını utançla yere eğerken vücudunun verdiği tepki onu rahatsız etti. Büyük ihtimalle ilk defa bir çocuk yerine gerçek bir adamla öpüştüğü içindi. Şimdiye kadar hep yaşıtlarıyla takılmıştı. Ve ciddi anlamda hiçbirisi kendisini bu kadar kadınsı hissettirememişti. İç çekerek halıyı izleyen bakışlarını genç adama çevirdi. Dört ay boyunca evli olduğu, bir ay boyunca yatağını paylaştığı adamın tavırlarının durup dururken hoşuna gitmesi komikti. İlk defa birisinin kendisine karışması -ki bu babasının zorlamaları gibi değildi- bir yere ait olduğunu düşündürtmüştü. Umursandığını, bazı sınırlarının olması gerektiğini bilmek onu sıkmanın ardına biraz olsun rahatlatmıştı bile.

    Derin bir nefes alarak zayıfça tuttuğu çantayı yere bıraktı. Kenara tekmeleyip hala ayakta duran genç adama doğru bir adım daha atıp aralarındaki mesafeyi yeniden kapattı. “Bence-” Sadece içinden geldiği için minik bir öpücük bıraktı genç adamın dudaklarına. Az önceki öpücük kadar etkilemişti onu ve yeniden onun tadını duyumsamak istiyordu. Bu sefer tadının neyi anımsattığına karar verebilirdi belki. “Bir şeyleri yeniden deneyebiliriz.” Az önceki cümlesinin utancıyla büyüyen kahverengi bakışlarını güzel mavilere çevirdi. İç çekerek bir adım dahi atmaya yetmeyecek olan mesafeyi kapatarak yeniden genç adama uzandı. Yüzü deli gibi yanarken, Artemis Antoniou-Floyd normalde asla cesaret edemeyeceği öpücüğü onun dudaklarından alırken, kollarını az önceki gibi boynuna sardı. Sağ elinin parmakları adamın ensesinde yükselip saçlarına dalarken, çoktan kapattığı gözlerini açmaya korkarak dudaklarını araladı. Bundan sonra neyin geleceğini az çok tahmin edebiliyordu. Korkmadığını söyleyemezdi. Kesinlikle korkuyordu. Adamın kollarında yaprak gibi titremesinin sebebi biraz da buydu. Onu durdurmayan ise bu titremenin diğer sebebi olan tutkuydu. Uzun zamandır hissetmediği bir alev vücudunu deli gibi kavuruyor, dudaklarını kurutuyordu. Nefessiz kalarak genç adamdan çekildi. Kollarını geri çekmeyerek kocasının dibinde kalmayı sürdürürken usulca dudaklarını ısırdı. Az önceki deli cesaretinden hiçbir kırıntı dahi kalmamıştı ve yanaklarına yürüyen kırmızılık durumu kolaylaştırmıyordu. Başını eğerek genç adamın mavilerinden kaçmaya çalışırken yutkundu. “Irvine-” Ürkerek bakışlarını bir anlığına onun gözlerine çevirdikten sonra yeniden aşağıya indirdi. “Ben korkuyorum.” Onun gözünde olduğu çocuk gibi görünmek istemese de bundan bahsetmek zorunda hissetmişti kendisini. Derin bir nefes alarak parmaklarını usulca adamın omuzlarında gezdirirken, yanlış anlaşılma ihtimali ile telaşla devam etti. “Durman için söylemedim.” Çok mu istekli görünmüştü sanki? “Durmaman için de söylemedim.” Şimdi kelimenin tam anlamıyla her şeyin içine ettin. Boştaki elini saçlarından geçirirken, gerginlikle saçlarını karıştırdı. Büyük ihtimalle aptalın teki olduğunu düşünüyordu. Biraz mal olduğu söylenebilirdi ama bu kadar salaklık yapabileceğini düşünmemişti. O an oradan yok olmak isteyerek dudaklarını dişleyip yeniden genç adama baktı. “Sadece korkuyorum.”


      Forum Saati Cuma Mayıs 17, 2024 3:44 am