Son Yemek

alfred - leon - pietro - agnes - sith - andy - jud - iris - josh - fibi - jaska - aurora - joy - tony - edna - eugen - allen - letje - jonah - alexie - damien - lili - oliver - matyas - adras - lucy - vil - ylva - vasja - ezra- mona - mira - stan - jae- albert - raven - artemis - irvine - kyle - emma - mary (41 kere maşallah gençler)

Evet bu isimlerin hepsi o yemekte şaka değil. asfsdg. Başlıyoruz bakalım daha sonra burayı üşenmeyip editleyeceğim. İcon yığacağım buraya.

Euzu bi kelimâtillâhi't-tâmmeti min kulli şeytanin ve hammetin ve min külli aynin lammeh.

Mekan: Yenimahalle, lakabım otuzbeşlik rakıajkhakjsh Şaka. Malikane işte, pek düşünmedim aslında. Giriş hemen büyük bir salona açılıyor. Salon evin kilit noktası aslında. Uzun sarmal bir merdivenle üst kata, aynı şekilde aşağıdan gelen bir başka merdivenle mutfağa bağlanıyor. Salonda büyük koltuklar var, bir davet öncesi şampanya içip yemek saatini bekleyecek kadar insan alabilecek kapasitede dizayn edilmiş. Duvarda Alf'in uyuz olacağı beşinci sınıfta çekilmiş Jaska, Judith ve Iris'in dev bir fotoğrafı asılı. Yemek odası bir duvarla buradan ayrılıyor. Oldukça ferah. Büyük yemek masasının arkasındaki duvarda küçük küçük bir sürü fotoğraf asılı. Hepsi hareketli. Bir tanesinde 5 yaşında minik Judith'i abisi Joshua ve bir sürü çocuğun arasında görüyoruz ama o kameraya değil yanındaki üstü başı kendisi yüzünden kirlenmiş birine bakıyor. Bu odanın bahçeye bakan tarafındaki duvarlar tamamen cam, ardından bir havuz, çimenler, ilerde de sera falan HELAL ANLADINIZ YAZAMADIM ZATEN.

Alfred bu gün her zamankinden daha fazla heyecanlıydı. Elinde olsa duvarlarda stiletto giyerek gezecek ve paççozlukta müstakbel karısı Judith'e özenecekti. Oysa bunların hiçbirini yapmadı. Olması gerektiği gibi Andy'nin bile düzgün giyinmesini sağladı, kendi takım elbisesini giydi. Eline aldığı çiçeği, çikolatasıyla pekte resmi olmasa da Phoebe'yle hazırladıkları tatlı için Greyjack'lerin kapsını çaldı. Tabii çekirdek aile değil mahalle kıvamında geldikleri için zili çalmasa da kapının duyulacağına emindi genç adam. Andy'nin elini omzuna atmış, somurtuk suratıyla belki bininci kez saçmaladığını söyleyerek küfür etmesini dinliyor. Sonrasında Albert'ı göstererek eğer bu kadar kadın meraklısıyla abisi gibi Alfred'ı da pazarlayabileceğinden bahsediyordu. İşte tam o anda kapı açıldı ve platin saçlarıyla belirebilecek tek Greyjack olan Phoebe'nin sırıtan suratı çıktı piyasaya. Alfred sn derece kibar gülümsemesini takındı ve ilk çeri giren olarak tatlıyı resmen açtı. ''Merhaba Phoebe, Judith hazır mı?''

Bugün çok nefis bir gün değil miydi ama? Kız kardeşi için nefis bir yemek düzenlemişti ve herkes bu duruma en az Phoebe kadar heyecanlanmıştı. Limon'un tepkilerine genelde insanların kayıtsız kaldığını ya da "Ne yapıyon amk." dediği göz önüne alınırsa bu oldukça istisnai bir durumdu. Bu yüzden kapı çaldığında pembe eteğini dans eder gibi savurarak hizmetçilerden önce kapıya koştu. Elbisesini Judith'in annesinin ona aldığı ama giymeyi kabul etmediği için dolabının bir köşesine fırlattığı yığının içinde bulmuştu. Judith bunu kendisine verdiği için nefis bir insan olmalıydı. Kapıyı açar açmaz konuşmasına izin verdiği Alf'in boynuna atladı. ''Bana Limon desene hem resmen bir aile değil miyiz ama. Hazırlanıyor, ona yeşil elbiseyi giydirmek için ağlamam gerekti ehe.' Geri çekildiğinde sarışın, yakışıklı bir adam kendisinden önce davranıp ince bedenini çekti. Limon da bu sarılmaya karşılık verdi çünkü "rüküş Gizem, olmamış Gizem" samimiyetinde bir insandı. Genç büyücünün fırsatçılığını gören Alf Limon'u adamın elinden kurtarıp çiçekle çikolatayı cadının ellerine tutuşturdu.

Blackjack sinirle saten kumaşı çekiştirdi. Alışık olduğu gibi esnek, pamuklu ya da paççozluk akan bir materyalden yapılmadığından oturup kalkarken düzeltmek gerekiyordu. Ayrıca bir de Letje Allahsız'ı kendisini "Bu kıyafeti daha önce de giymiştin, tekrara düşüyorsun, rengi dışında bir şeyi beğenmedim" diye eleştireceği de kesindi. Gümüş rengi ayakkabısının ince bantlarını kapattıktan sonra kapının zili duyuldu. Phoebe Alf'i darlamadan yetişmek için gevşek bir şekilde ördüğü saçlarının ucuna lastik tokasını aceleyle iliştirdi. Uzun merdivenlerden kıyafete yakışacak bir şekilde inmek için yavaş  hareket ediyordu. Doğrusu derdi zarafetten çok ayağının kaymamasıydı. Biricik Moon'una bir şey olmasına dayanamazdı. Gördüğü ilk şey bayram çocuğu gibi giyinmiş nişanlısıydı. Bayram çocuğunu Cansu diyordu çünkü geçen gün ona Alf ve Jud'un aşk-ı memnu tadındaki fotoğraflarını atmıştı ve Güneş buna bayaa gülmüştü. Judith zalımı sevdiceğini öyle görünce heyecanlanmıştı çünkü ikisi adeta tri bela in lav tadında takılan kişilerdi. Ardından, arkasındaki insanları görünce hafifçe gözlerini devirdi. Alt tarafı şükran günü ayağına hindi kemireceklerdi bir de Edmund'un koleksiyon şaraplarını hiç edeceklerdi hammına, bu neydi şimdi. Herhalde bu kadar insanla gelmek için kamyon kiralamışlardı. Neyse, merdivene yaklaşmış Alf'in yanına son basamağı da inip geldikten sonra çocuğun dudaklarına uzun bir öpücük bıraktı. Bu şekilde giyindiğinde nedense çok utanıyordu. O yüzden hafifçe kızardı. "Merhaba." Ayrıldıklarında Andy'nin Phoebe'nin kıyafetinin göğüs kısmındaki ipliği alma ayağı yaptığını fark etti ve kızı kolundan tutup kendisine çekti.

"Şşt. Letje bacım bakabilcen mi iki dakka?" Hem kapıyı tıklatıp hem de içeri doğru seslenmişti kızıl büyücü. Bir de kapıyı hafifçe aralamıştı, Letje giyiniyor mu giyinmiyor mu diye düşünmemişti elbette. Eğer ki giyinmiyorsa sadece kravatının renginin ne renk olması gerektiğini soracaktı. Giyiniyorsa da gözleri iki tur bayram ederdi. Hiçbir zaman için böyle bir manzaraya hayır demeyecek olan Leon'u, Iris bu durumda yakalasa bir güzel haşlardı. Üstüne yahnisini de yapardı. Göksu'ya mangala giderlerdi de et diye Leon'un çükünü Leon'a bile yedirirdi o derece. Sünnetinde bile kendi pilavından yememiş Leon da afiyetle yerdi. Çünkü piremsesi ona yemesi için bir şey veriyordu, ne olduğu önemli değildi. E be allahsız, o zaman neden Letje'nin odasına bodoslama dalıyorsun diyecek olursanız da tabiyki hepsi piremsesi içindi ve bir de Jud'la Alf'in tanışma yemeği akabinde de tatlısı olacaktı. Yemek işi, kızıl kekenin gözünde tamamdı da tatlıda Iris'i kaçırıp sıcak saatler yaşamayı planlıyordu. Bunun için de yakışıklı olmalıydı. Letje gözlerini belerte belerte 'nidin ıdımı dılıyırsın binim yıvıklım vır' ayakları çekiyordu. Kısa qes dercesine elindeki milyon kravatı gösterdi. Hayır yani, neden takım elbise giymek zorundaydı ki? Phoebe neden böyle iki dirhem bir çekirdek hazırlıyordu. Iris gelmeseydi donla inerdi yemeğe şirifsizim. Zaten bir de emmioğlu sıfatıyla bulunuyordu, bugüne bugün Jud'un bilmemkaçıncı ikizi gibi bir şeydi. Kendini bildi bileli bu evdeydi. Bazen Jud bile bu evde kalmıyordu da Letje'yle… Öhm, neyse. Merdivenlerden inecekti ki aşağıdaki romantik ortamı bozmak istemedi. Gerçi Jud öyle odundu ki, değil ona hazırladığı küçük notlardan iki gram güzel söz söylemek, normal bir söz bile dememişti yavuklusuna. Alf de zaten bayramda el öpmeye gelen çocuklar gibiydi, takım elbise bir insana bu kadar yakışmazdı be… Ortam dağıldığında, daha piremsesi de gelmemişti zaten, aşağıya Letje'yle birlikte indiler. Alf'in ensesine vurup "Çiçekler yan bahçeden mi eğişte?" diye gevrek gevrek güldü. Sonra döndü Jud'u bir süzdü ve tek kelime etti. "Hıammına."

Alfred'ın tam yanında duran genç adam bu yemeğin veletlerle olması gerçeğine çok sıkkındı. Bu yüzden eli sarışın çocuğun omzunda, gözleri yere dönük bekliyordu istemsiz. Çocuğun eline tutuşturduğu çiçekleri özensizde vuruyordu bacağına. Ne yapıyor oluşunu bilmiyordu burada. Herkesin stiletto giyeceği, modadan anlamayan paççoz kızların arasında olmaktansa şimdi güzel stiriptizcilerle vakit öldürürdü. İstemediği için Alfred'a doğru eğilik konuştu. ''Hala vazgeçebilirsin evlat. Seni de Albert gibi işe yolların, güzel parası var.'' Koca gülümsemesi yüzüne yayıldığında kapı hemen açıldı. Karşıda beliren güzelliği görür görmez sırıtışı en çekici halini aldı. Alf'ın hemen arkasından içeri girerken yedi cihan birleşse nasıl ki Sülüman'ı Hürrem'den ayıramaz, Andy'i da karşısındaki masum güzellikten ayıramazdı. Şapşal kardeşi araya girmeye çalışsa bile heyecandan girememişti. Fırsattan istifade kızı yakalamış ''Merhaba güzellik.'' kıvamından sonra hemen kıyafetindeki iplikleri ayıklamaya başlamıştı. Bel kısmından aldığı ufak bir çimdik, hemen ardından gelen göğüslere uzanış derken Judith karısının gelmesiyle her şey son buldu. Asılmış suratı arkadan gelen kızıl kafaya ve elindeki çiçeklere laf atışına göre daha da sinir bir ifade aldı. Sonunda Alfred'ın hızla ceketini çıkartıp kızın üstüne örtüşünü ve diğer aile üyelerinin saçma girişlerini izlemek zorunda kaldı. Oysa Judith'in göğüsleri görülmeye değer olduğu kadar hamileliğin etkisiyle daha da dolgunlaşmıştı. Bu korumacı tavırlı kardeş bazen hiç halden anlamıyordu doğrusu.

Bir çok defa olduğu gibi bugün de Andy pezevegiyle aynı düşüncelere sahipti. Porno sektörüne girmeye karar verdiği dönem tesadüfen yollarının kesiştiği bu piçle her zaman bir görüş ortaklığına varırlardı. Bazen ikisinin kardeşten öte ikizlik gibi yapış yapış bir derinliğe sahip olduklarına inanıyordu. Öyle ki yanlış olduğuna inandığı bir şeyi Andy hemen kendisine kabul ettirebilirdi. Kadınlar kadar fikirleri pazarlama konusunda da üzerine yoktu. Belki de bu yüzden beraber büyüdüğü Agnes'in metalığını kamera karşısında kullanması için baskı yapmıştı. Anlayacağınız bu pezevenklik zamanla Allen'a da bulaşmıştı. Kolunu Ash'lerin en platin kafalı kızının boynuna dolayıp geçmişe rağmen gevşek gevşek sırıtmasının başka açıklaması yoktu. Abi değil bildiğin godoştu genç adam. Bir yandan sevimliydi de şerefsiz. Joy bilir. Neyse, toparlarsak önde Alf sarısını ikna etmeye çalışan kardeşini yavşakta sırıtarak dinliyordu. Onun aksine yaş ortalamasından rahatsız değildi. Lolitaları severdi. Derken kapıyı aynı bu tanıma uyan, kalbindeki saflığın yüzüne vurduğu güzel bir kız açtı. Arka sıralarda olmanın verdiği dezavantajla ilk güzelliği büyücüye kapmıştı. Geniş salonu inceleyerek içeri girdi. Ev oldukça lükstü, acaba bu Alf masum ayağına zengin kızı hamile bırakıp mirası kapızlama derdinde olabilir miydi? Üzerine örttüğü ceketi çıkartmaya çalışan taze gelinle ayak üstü kapışmalarını sırıtarak izlerken Andy'ye eğilip önce evi sonra sarışın büyücüyü işaret etti. "Vay çakal." Yalnız bu evde de ne filmler çekilirdi. Yanında kamerasının olmaması "ekşın" olmayacağı anlamına gelmezdi.

Burada bulunmaktan çok mutlu olduğu söylenemezdi. Bunun iki sebebi vardı. Birincisi kollarını  boynuna dolamış biricik abisi Allen'dı. Onu deli gibi sevdiği için bütün suçu ister istemez önde gevşek gevşek Alf'i pazarlama üzerine konuşan Andy çakalına atmıştı. O hayatlarına girene birbirlerine yetmeye çalışan üç kardeştiler. Şu an arkasında bulunan Juliette paççozuna hiçbir zaman güven olmazdı. Allen'sa farklıydı. O her şeyi sahip olduğu anne, babasız küçük aileye yetmek için yapardı. Ta ki bu yeni kardeş ufukta belirene dek. Gününü zehir eden diğer şey de Judith'ti. O kıza hiç güvenmiyordu. Normalde Slytherin'li cadıyı severdi. Ailesinin tek düzgün üyesi yeni bulduğu kardeşi Alf'ti ve bu kız yüzünden hayal kırıklığına uğramasını istemiyordu. İçeride herkes ceket yüzünden tartışmaya başlamış Alf-Jud ya da Limon'un memesini ellemeye çalışan Andy'e odaklanmışken sarışın cadının mavi gözleri salonun duvarında asılı fotoğrafa takıldı. Sanki aklındaki düşünceleri desteklemek ister gibi duruyordu. Sevgili oldukları dönemde Leon'dan en çok duyduğu şey teyzekızının Jaska'ya olan takıntısıydı.

Leon'u gördüğünde yüzüne geniş bir gülümseme yayıldı. "Naber Leon. Tebrikler Jud, ayrıca oldukça güzel görünüyorsun." O kadar uzun süre formayla gördüğü bu çocuk daha önce hiç takım giymemiş gibi şıktı. Oldukça yakışıklı olmuştu. Bu Iris'in geleceği anlamına geliyordu. Keşke yazın gördüğü çocuk, Pietro da bu geniş aileye bir yerden bağlantılı olsaydı. Belki o zaman gecesine biraz renk katılabilirdi.

Juliette yanında Kü zalımıyla Ash sülalesinin peşine takılmış kapının dibinde bekliyordu. Aklında bu ortamda ne kadar mal durdukları vardı ya, gecenin ilerleyen saatlerinde yine akrabalık ya da ilişki derecesinde ortama en anlam ifade eden bağlara sahip olduğunu öğrenecekti. Kapı açılana kadar sigaranın dibini görme derdindeydi. Aslında herkes üzeri bir dirhem bir çekirdek bu tarz benim podyumuna çıkar gibi giyinmeseydi ortada iki tur döndürür bitirirlerdi. Bu durum Kü ile ikisini gala gecesi sigara içerken kameralara yakalanan Nur Yerlitaş konumuna sokmuştu. Cadının çok da sikinde değildi, beleş yemek ve içki için gelmişti. Muhabbet kasarsa iki şişe cepler giderlerdi nedir yani?

Cadı kendisini resmen ilkokulda andımızı bekler gibi hissediyordu. Birinci basamakta duran Kü, Alf ve Jud başlasa tereddüt etmez eşlik ederdi. Alf de ne barzoydu hammına, mesela Juliette Kü zalımıyla birlikte memelere yorum yapma kıvamına gelmişti. Eğilip  büyücünün kulağına "Oo memintolar da tombiktoymuş*" dedi. Bir kaç gerilim ve meme kapama töreninden sonra Letje isimli allahsız bir paçççoz ortadaki koltuklara yönlendirdi. Juliette ne kadar kıskanç biri olmasa da bu kızın gözlerindeki "bir dal" isteyecek ve bu dalın niteliğini önemsemeyecek tipi görmüştü. Kü'sunu da sokakta bulmamıştı.
Ayrıca ne vardı konukları sofrada bekleselerdi, hindi var diye kahvaltı etmemişti.


*(TIK)

Beraber yürüyen bir çiftin ortasına girip sebep olacağı rahatsızlığı sırıtarak izleyebilecek biriydi Raven. Buna rağmen bu akşam güzeller güzeli, minnoşlar minnoşu, turuncu kafalı Lilişkosu ve  paççoz ikizi Oliver'la beraber evi ararken arkalarından ufak adımlarla ilerliyordu. Bu iki zalımey de maşallah ilişkiyi ağırdan almayı ilkokul beş seviyesinden başlatmışlardı. Oliver Murat Boz'sa, Lilian da bir o kadar Gülşen'di. Esmer cadı bir an yürürken birbirlerine değmemek için bu kadar çaba harcayan ikilinin arasına  yastığı bırak direkt  kırlent koymak istedi. Şimdi diyeceksiniz neden adres arıyorsunuz. ÇOK BİLİYON. Her gün Lyon'dayız zaten hammına. Evi bilmeyince cisimlenmek zor oluyor.

Evi en sonunda bulduklarında Raven'ın da sabrı tükendi. Bir ilişkiye madem sap yancı olacaktı bari azıcık bir mınç mınç görüp tiksinseydi. Kuru kuru ilişki yancısı olunmuyordu. Olivır kapıyı çalarken ikiliyi omuzlarından tutup birbirlerine yaklaştırdı. Lilian'ın eliyle Oliver'ın elini birleştirdi. Üstüne basa basa "Ne biçim sevgilisiniz olm az yanaşın." dedi. Gerçi henüz sevgililik meselesini konuştuklarını sanmıyordu ama olsun şipi de araya basmıştı. Hafifçe kızaran portakal kafalının pembiş yanağından bir makas aldıktan sonra onların önüne geçti. Son bir kaç günde Limon'u tanıma fırsatı bulmuştu. Sarılma ayağına bu kavuşmayı bozmasını istemiyordu. Haksız sayılmazdı. Kapıyı açan platin saçlı kız boynuna atladı. Kızı Oliver'la sevgilisi geçene dek bırakmadı. Bu her ne kadar adının Allen olacağını öğrendiğini genç adamın lezbiyen pornosu hakkındaki görüşlerini sormasına neden olsa da çektiğine değmişti.
Bu arada eklemek gerekirse Allen'ın sorusunu orta parmağını göstererek cevapladı.

Son görüşmelerinde Judith'in hayatından tamamen çıkmış gibi cool bir hava olduğunun farkındaydı elbette. Fakat kelimeler oldukça esnekti ve aralarındaki boşluklar sayesinde ufak fırsatlar yakalayabiliyordun. Bu yüzden Joshua üzerine pardösüsünü çekmiş, kız kardeşinin evine aile yemeğine gelmişti. Phoebe'nin davetiyesini aldığı anda Slytherin'li cadının hiçbir şeyden haberi olmadığını anlamıştı tabii ki. Oysa oynadığı son kozunun sandığından daha küçük çıkacağını hiç düşünmemişti. Belki de Judith'i sandığı kadar iyi tanımıyordu.

İçeriye adım atıp üzerindekini hizmetçiye uzatmasıyla pembe elbisesinin eteklerini savurarak kendisine koşan platin kızı görmesi bir oldu. Boynuna atlayan kız kardeşinin ayaklarını yerde kesip hafifçe döndürdü. Beline sarılan cadının saçlarını küçük bir kız çocuğu gibi karıştırarak Judith'e yaklaştı. İlk önce Alf'e elini uzattı. Kendisini her ne kadar sonunu yazamasak da Domuz Kafasından tanıyordu çünkü Cansu orada tanıştıklarını yazmıştı, artık değiştiremezdi. Neyse ahahjs Okulda çalıştığı kısa dönemde karşılaşmışlardı fakat abisi olduğunu bildiğini sanmıyordu. Bu yüzden "Tebrik ederim. Joshua Greyjack. Judith'in abisiyim." diye kendisini tanıttı. Kız kardeşine dönen bakışları merdivenle cadı arasında gidip geldi. Kızın huzursuzca iç çektiğini duyduğunda bu anıyı kendisi de kovmak istediğinden kahveregi gözlerini salondaki diğer konuklara çevirdi. Mekan son gördüğünden beri hiç değişmemişt-Oha. Bembeyaz tenin üzerinde parlayan mavi gözler ve bu yüzü çerçevelemek ister gibi omuzlarına yayılan kızıl saçlar... Şu an Joshua için tanışmayı arzu ettiği kadın dışındaki herkes paççozdu. Judith varoşu dahil. Yüzüne yayılan en çekici gülümsemesiyle kızın yanındaki boş yere oturmak için ilerledi.

Kapıyı çalmış açılmasını bekliyordu. Bunu duyan birisi bir süredir dikildiğini sanabilirdi. Yumruğunu sinirli bir şekilde ahşaba çarpması üzerine bir kaç saniye bile geçmemişti. Arkasında sırıtıp duran ikizi Mira ve çekik varoş vardı. Bu gece buraya bu ikiliyle gelmesinin tek sebebi elbette ki biricik arkadaşı Ria'ydı. Ertesi gün yaşanılan olayları çekiştirme zamanı geldiğinden meraktan çatlamak istemiyordu. Tabi bu neşesi kütüphane görevlisi gibi fakir rütbeli bir adamın üzerindeki 1000 gellonluk lacivert tasarım elbisenin değerini varlığıyla düşürmeden önceydi. Bir de kız kardeşi kendisine inat saçlarını tepeden topuz yapmadan. Her zaman sessizce isteklerini kabul eden çilli cadı bu sefer saçını açmak istediğinde sevgili adayına güvenip çemkirmişti. Mona şimdilik sessiz duruyor olabilirdi fakat gecenin ilerleyen saatlerinde o kızıl saçlarını tek tek yolacaktı. Kapı açıldığında kendisine kollarını hoşgeldin diyen gecenin organizatörün kucağına kolundan tuttuğu gibi Mira'yı itekledi. Phoebe ve ikizi adeta big bang gibi çarpıştılar. Bu sefer ortaya çıkan patlamanın materyali sevgiydi. Onlar birbirlerinin eteklerine yorum yaparken Mona asık suratıyla boş bulduğu ilk koltuğa kimseye selam vermeden oturdu. Kollarını göğsünde kavuşturdu. Bir oda dolusu kadın ve hepsi stiletto giymişti, nasıl onları kaale alıp konuşmasını bekleyebilirlerdi ki? Zaten kankitosu Ria henüz gelmemişti.

Kendisinin de gelmesiyle Judith "Artık sofraya geçebiliriz bence?" dedi. Phoebe daha gelecek konuklar olduğunu söylediğinde sessizliğini korusa da Mona bile cadının suratındaki "Bu ne lan iftar çadırı gibi." ifadesini anlayabiliyordu. Hoş, Mona etrafındaki varoşlara bakıyordu da, cidden Lyon belediyesinin iftar çadırına gelmişlerdi. Keza stilettoları da herhalde Kızılay dağıtıyordu.

Eğer bir Ash iseniz ailenizin yarısı sapık, diğer yarısı ise kendinizin dahi adlarını karıştırdığınız nadir kızlardan ibaretti. Alfred burada nereye mi düşüyordu? Daha onu Aurora bile çözememişti. Ama herkesten önce evlenerek ailenin yarısından çoğunu evde kalmış gibi gösterdiği kesindi. Hayır, onu bunu bırakın bir de çocuğu olacaktı. Yirmi üç yaşında olan -yirmi dörde girecekti hatta- cadının bunu yakalamasını, sadece tek bir ilişkisi olmuştu ve onda da abisi olduğunu öğrenmişti. Gerçi Andrew demişti ki, fark etmez, hatta bu çok da cazip de olsa sonuçtu konuştuğumuz kişi Aurora'ydı. Hem onu bunu geçin, ancak ilişkilerinden sonra Andrew'in bir pezevenk olduğunu öğrenmesi de iyi olmamıştı. Hayır, önceden sorduğunda ticaret deyip geçiyordu da ne tür bir ticaret olduğunu söylemiyordu. Pis misin Andy? Neyse ki konu şu an bu değildi. Asıl konu, şu içinde bulundukları yerin ve davetlilerin çoğunun hala öğrenci olacağıydı ve muhtemelen bunun çok sıkıcı geçeceğiydi. Hayır, o kadar kalabalık yazıyorduk niye bu kadar çok ergen vardı ama değil mi? Gerçi bu durum abilerini, kızlara yazmaktan da alıkoymamıştı. Hoş, asıl damatları gelip de yengeleri Judith'e -paççozun teki gibi giyinmişti diye de eklemek gerekir ve utanmazscasına bunu daha önce giydiğini de salondaki bir resimle söylüyordü onlara- attığında da fiyasko son bulmuştu. En azından Alfred, ailesini tanıyordu. Eğer Andrew kız olsaydı mesela şu an Alf'in poposunu elleyen kız olurdu, onu da biliyorduk. Rengini şimdi seçemediğim, diz üstü, elbisesini iyice düzeltip, otururken -topuklu giymişti insaf- şu platin saçlı cadıya sarkan abisini izledi gözleri biraz.  Bir de havuç kafa gelmişti ki o kimin nesi bilmiyordu ama, Aurora'nın saçları daha güzeldi, paççoz seni.

Zaten çok geçmeden yanına gelen 2014 için uygun olmayan ama Aurora'yı bildiğiniz etkileyen o kişi gelmişti. Tabii ki, sonuçta bu yılda Franco mu kalmıştı? Ama çok güzel gülmüyordu muydu mesela? Bence bu demodeliği affedilebilir bir şeydi. Zaten onu bunu bırakın bence Aurora'nın elinde olsa şu yanına oturduğundan beri merhaba niyetiyle öpmemesi ayıptı ama bir de bu kadar utangaç olmasaydı iyiydi ya. Gerçi sizin de yanınızda Allahlık bir herif olsa, o da Joshua olsa tepkiniz aynı olurdu ama neyse ben susuyorum. Okyanus mavisi gözlerini yanındakine çevirip bir kendini tanıtma gereğini hissettiğinde de takılmıştı zaten. "Şey, merhaba." Kızarmamak için tam şu vakit dua etmesine rağmen yanaklarına renk gelmesi ayrı bir olaydı. Neyse ki şu anda bunun bilincinde kendisi değildi. "Daha önce tanışmadık sanırım ama, Aurora Ash." Takılmadan bunu söyleyebilmesine 5 puan alırdı, bu Gryffindor çıkışlı kız ama işte. Şu an o beş puanı Joshua'dan alsa iyiydi. Fayf ver bu kıza, zalım. Zaten Çağlar da karar veremediydi daha sonrasına ne yazsa ya da ortam nasıl diye çünkü tüm rpleri okumamıştı. Ammavelakin, bence Cansu güzelce tamamlardı çünkü o, içten içe, biraderimizin aşkıydı.

"Geç kalıyoruz Ylva."
Evin içinde adeta yankılanan bu sözleri bir yandan da ne kadar büyücü de olsalar değişmeyen yargıları gösteriyordu. Hayır, şimdi Lucy olsa onu bekletir miydi? Cevap muhtemelen evet olurdu ama orasını karıştırmayalım. Zaten Vilmar da Ylva'ya fazla gider yapamıyordu çünkü biri anarşist, diğeri ise psikopatın tekiydi. Kafasında şiplemiyor değildi Çağlar ikisini de aslında ama bunu dediği gibi bence biri Çağlar'ın kafasına saksı atacaktı ondan susuyordu. Açıkçası ikisinin de gitme sebebi, Knutsen'lerın, Ilmarinen'ler ile olan uzaktan akrabalığıydı ve o aile bir yere çağırıldığında gitmemeleri gibi bir şey yoktu. Yoksa onlara ne Greyjack ailesi ne yapmış ama değil mi? Yani şu an Ylva çıkıp dese Vilmar senin ailenin de benim babamın da hımına koyiim, yanlış olmazdı. Hatta böyle deseydi Vil ona daha da büyük bir sempati bile duyabilirdi. Açıkçası kendisi bildiğiniz Judith'i alıp bir Ilmarinen'e verince çıkacak çocuğun kendisi gibi bir şeydi çünkü gözümde ama işte daha az kekeliği ve daha çok badmouth -yazar burada çeviremedi- vardı belki. Ylva, odasından/odalarından çıktığında ise yazarın aklında, bu modelin Monte Carlo TV Festival Closing Ceremony'deki hali vardı. O hali ciddili güzeldi. Vil hala metresi olduğu için aklımızda resmen bir paççozun çocuğu olarak kalacaktı bu yüzden ama olsundu. Gerekirse Ylva istesin ona da karakter açarız. Ben yaparım. Ilgaz'a da mesajı iletmiş olayım istedim hunharca. Zaten Vil de bence kıza güzel göründüğünü söylerdi ama gelin görün ki, çocuk aşırı utangaçtı ondan yapmadı. Kalkıp 'seninle şu an sevişebilirdim' diyebilirdi ama 'çok güzelsin' demek cesaret istiyordu. Vilmar sen hayırdır? Bence zaten bu saçmalığıyla da baş eden tek Lucy vardı. Ona öyle bir şey söylese de anlardı çünkü o erkekti, basit düşünebiliyordu. Seksist değiliz burada ama. Zaten Güneş de bize Daniel'i sevdirmişti ya, hayırsız mıydı artık biz de bilemedik. Sahi Vil zaten Luc'un da henüz orada olacağını bilmiyordu, nasıl bir pot kırmama yöntemine gideceklerdi artık siz hayal edebilirsiniz.

Malikaneye geldiklerinde ise, Vil, elini karısının beline atıp kendisine doğru adeta çekiştirdi hafifçe. -nasıl bir betimlemedir ben de bilmiyorum- Zaten içeri girdiklerinde anlayacaklardı ki içerisindeki insan sayısı ile bunu yapmazlarsa birbirlerini kaybedeceklerini. Girişin ortasında asıl damatla gelin, etraflarında birkaç tane sarışın eleman, bir kızıl kafa ardından onları takip eden ve salona geçen iki kızıl, bir japon daha ne idüğü belirsiz bir Dvornej. Atladıkları tek uyruk sanki İskandinavlardı da şimdi onları da tamamlamıştı Knutsen çifti.

Güneş yüzünden mi Çağlar biraderimizden mi bilinmez ama henüz kimse Edna ile Eugene yazmamış ya da adam akıllı konuşmamıştı. Ama iki Greyjack demekti ki güzeliz, tarzız, tersini söyleyeni sikeriz-kafiyeli de oldu artık sloganımız bu olsun. Edna, elbisesini tekrardan giyerken -tekrardan diyoruz çünkü ilkinde Eugene ile, ikisinin de çok hoş göründüğüne karar verip bunu da sevişerek kutlamaya karar vermişler gibi bir şey olmuştu-, diğer yandan da stiletto ciddi ciddi giymenin iyi bir karar olup olmadığını sorguluyordu kafasında. Bence üzerine oturan siyah, dekolteli elbisesinin altına uyardı. Kalkıp kimse ona 'uf bacak ve göğüs dekolten var altına stiletto giymişsin daha klas olabilir misin acaba??' demeyecekti. Tamam belki Tuğçe derdi ama yazar, onu da Irvine ile dikkatini dağıtabilirdi bence. O kız zaten bu beşlinin arasında en paççozuydu. Hayır sanane yani, sanannee? Kıskanıyordu tamamıyla. Evden çıkmadan önce Eugene'nin yakasını tekrardan düzeltmeyi de ihmal etmedi genç kadın tabii. Şipim güneş diye geziyordu, her karakteri değilmiş bak diye hava mı atıyordu biz de bilmiyoruz. Mümkündü, savaş mı çıkardı yoksa.

Malikaneye geldiklerindeyse ilk işi, hemen Judith'i bulmak olmuştu zaten. Kollarını, kıza dolayıp sıkıca sarılırken bir yandan niye bu kadar mutlu olduğunu sorabilirdiniz. Ama sonuçta sizin de az da olsa gördüğünüz kardeşiniz evlenip üzerine çocuk yapmaya karar verse siz de mutlu olurdunuz, paççozluk yapmayın. "Tebrik ederim, Judith." dedi kızdan ayrılınca, dudaklarına bir tebessüm yerleştirerek. Sonradan ise ailenin en büyüklerinden olma sebebiyle devam etti. "Gerçi çok gençsin hala ama-" Alfred miydi neydi, sevgili damatlarının ona, onu öldürecekmiş gibi bakmasıyla devam etmedi ama lafını söylemezlik etmemişti sonuçta. Hayır sanki Judith'le o evlenmese Judith'in başkasıyla evleneceği vardı. Bu tiple nasıl herif buluyordu merak etmiyor değildi Edna. Ona kalırsa ilk Limon evlenirdi çünkü, kız saftı ve güzeldi çünkü, asi de değildi bunun gibi.

Niye Cansu kalkıp Damien da Vasja ve Ezra'yla gelir yazmıştı bilmiyoruz ama direkt evde olsaydı da dışlamasaydı iyiydi bence. Neyse ki sorun yoktu çünkü yazarımız, izlemesi aşırı eğlenceli bir avatar yapmıştı da mutlu olmuştu. Şaka maka, bir ara takım yapacaktı da ondan sıkıntı yoktu, şimdilik kalsın demişti. Neyse de, bu üçünü ben bağlayamadığımdan diğer ikisini de kendim dışlayıp Fibi -f ile- bunu davet etti ve Judith de kardeşiydi nedeniyle gireceğim mesela. Sahi Judith kız, biz niye Damien ile kurgu yapacağız diyip yapmadık? Ayıp değil midir bu? En azından bir şeyler çıtlatsaydık. Neyse ki yaratıcı olabilirim en azından bence. Sanırım. İnş. Gerçi üst kat komşum her gün temizlik yapıyor elektrikli süpürgeyle. Başım çatladı lan, bir de kızın var canavar gibi. İş mi bu kadın. Aslen başlamam gereken yere geldiğinde Damien, içerisi resmen ana baba günüydü de haberi yoktu. Hayır bilse bu kadar şık giyinmezdi -şık dediğimiz çok değildi ama onun için kot-tişört olmayan her şey bildiğiniz rahatsız ediciydi. İçeride olanların yarısından çoğu ya yetişkindi ya da okuldan tanıyordu. Mesela deyip örnek verecektim ama veremedim çünkü ciddili biz bu karakteri de konuşmamışız, neyse. Judith'in başına üşüşen kalabalığı geçtiğindeyse gözüne çarpan ilk kişiye doğru yönelmesi uzun sürmemişti. Çünkü yazarın, betimlemeden anladığı tek şey seraydı, ona uygun davranmalıydık. Hemen az ötesinde duran, okuldan tek adını bulup konuşmalarının olmadığı kızın yanına geçerken ise aklında, burasının çok geçmeden bir Aşk-ı Memnu olacağıydı. Bu kız elbetteki Alexie idi ve bence çok tarzdı. Devamındaysa topu, ona atıyorduk. İstediği gibi karakterleri yönetsin diye. :')

Bir Jaska Ilmarinen'in, Judith Greyjack'in malikanesine gelmesi açıkçası doğal karşılanacak bir şey değildi şu vakit. Özellikle de üç süpürgeden sonra davetiye almasına dahi şaşırmıştı -ki davetiyeyi de Alfred yolladığına göre bir şey olduğunu tahmin etmiyor değildi. Üzerine bir de bunu, istemeden dahi olsa Cytheria'ya bahsetmesi vardı ki kız, bunun üzerine ise 'sözde' sevgilisini yalnız bırakmak istememişti. Gerçi bu konuda haklıydı. Sonuçta pokemonda bile altın, elmas filan cacıktı da platin en iyisiydi. -şaka yapmıyorum ciddili en iyisi pokemon platinum idi- Sith de erkenden kapağı atmıştı da şimdi rahat bırakmıyordu bence. Zaten Ilgaz da demişti, Jaska'yı sevişmeden bırakmam diye. Sonra çocuk yapmadan bırakmam olmuştu. Sonra da çocuk yaparsam niye bırakayım diyip asıl kendisinin kapağı atmış olduğunu da göstermişti. Gerçi onlar için hala daha en az bir üç seneleri vardı ama olsun. O önceden planı yapmıştı ikisi için de. Konuya dönecek olursak ama, Greyjack malikanesinin önünde duruyorlardı ve hala daha Jaska neden kalkıp geldiğini sorguluyordu. En azından, Cansuyla Ilgazın üzerine damsız girilmez yazdığı yere yanında, yine Judith'le kavga etmesin diye tutmaktan başka bir şeyi yapmayacağından yarı emin olduğu Sith vardı. Paççozluk yapmayın demezdi bu sefer ama olsun. Gömleğinin kıvırılmış kolunu düzeltti son kez kemikli parmakları yardımıyla -açıkçası üzerinde sadece bir gömlekle yelek -bir de kravat- vardı da ceket almamıştı çünkü yapmayınız, o kadar Finli diyip de Fransa'da pişmeseydi tuhaf derdik, en azından ben derdim- yanındaki Sith'i hafifçe öptü. "Benim için uslu dur bu sefer." Sesi, tahmin edebileceğinden daha kendinden emin çıkmış olsa dahi Sith'in onu ne kadar dinleyeceğinden emin değildi.

İçeriye girip holü geçtiklerinde ilk gördüğü şeyin kendisinin iki yahut üç sene önceki resmi olması ironik bile sayılabilirdi. Kızın, şu anda da üzerinde olan yeşil elbisesi vardı, saçları bu seferkinin aksine örülmüştü ancak. Merak etti, neden burada olduğunu değil de neden sakladığını. Bunun üzerine çok fazla vakit harcamadığını da söylemek gerek gerçi. Büyük salonun ortasında, etrafında tonla insan dolu olan Judith vardı ki -altın takıyorlar gibi daire olmasalar iyiydiler yine- kendisinin gelişinden haberdarı varmış gibi görünmediğini söyleyebilirdi. Oğlan, sevgilisine dönüp kulağına fısıldadı, herhangi bir şeyden önce. "Kutlamak için eşlik etmek sahiden istiyor musun? Bunu yalnız da yapabilirim. Geçen seferi düşünürsek." Tekrardan tartışılmasını istemiyordu açıkçası.

Genç kız bu kadar erkek arasında olmaya alışık olmadığı için geride bir yerlerde kafası güzel olsun da bu yemek denen olayı atlatabilsin diye çiğnediği bir parça otlu sakızının tadına varıyordu. Bu sakızları yapmayı çok severdi, her renkten sakızla görebilirdiniz onu. Yeşil olsun, sarı, kırmızı hatta conconlar için pembe bile yapardı. Gerçi onların sarhoşluğu şu an kapıyı açan üç yaşındaki peri kızlarına benzer hatuna sarkan Andy'nin puştluğu gibi çekilmez oluyordu. Bu yüzden herkesin aksi olarak altına geçirdiği siyah spor ayakkabılarıyla geçti salon denen mekana. Herkes kurbanlık koyun gibi sıralandığında koltuklara duvardaki resimleri incelemeye başladı. Muhtemelen siyah dar kotu ve beyaz büstiyeriyle ortamın en aykırı hatunuydu. Neyse ki Allen'ın önerisi üzerine başına şapkalarından birini geçirmemişti. Judith paççozunun üzerindeki elbiseyi bir adamla birlikte olan resminde görüyordu. Zavallı kardeşi Alfred ne kadar kızın üstünü örtse de resimde son derece açık biçimde görünüyordu göğüsleri. Yüzünü buruşturup döndü, Rusya'da annesi orospuluk yaparken bile açmıyordu bu kadar memişlerini ama güzellerdi ona laf yok.

Başını çevirip hemen bütün kalabalığın geldiğini gördüğünde gözleri bir Greyjack olarak en ilgisini çekene odaklandı, Damien. Hemen yanına doğru gelen çocuğun Iris ve Joy'u terk etmesi genç kızı daha da teşvik edip hemen çocuğun yanında bitti. Gözlerini devirerek bir sakız çıkarttı cebinden. Çocuğa uzatıp konuştu. ''Kafası geldiğinde buradan kurtulmuş olacağız merak etme.'' Dudakları yukarı büzülüp koca bir gülümsemeyle bakıyordu oğlana. Okula geldiği andan itibaren tavlayamayacağını söyledikleri Damien'le şu an yan yana duruyordu. Gidip paççoz Judith'i bile öpebilirdi, tabii Alf yerine Andy'i mutlu etmek istemediği için dudaktan öpmeyecekti.

"Mk yeter giyindiğin, alt tarafı Judith'i kutluyoruz, sanki NASA'da iş görüşmesine gidiyorsun."
Yatakhaneyi bırakın da ayrı eve çıkıp da ev arkadaşı olma fikrini ortaya atmaları, muhtemelen Ezra'yla Vajsa'nın en kötü fikriydi şimdiye kadar. Hayır uzaktan benzer görünebilirlerdi ama aslen Ezra mesela daha da depresifti. Onunla içip ardından tüm gün ailevi sorunlarını dinler bir de üzerine siz depresif olurdunuz. Vajsa'nınsa anlatacağı tek aile sorunu ona kızmış gibi davranan ablasıydı. Öyle ki, artık bu tarz benim programındakileri kendisi bile eleştirebilip oje sürebilecek vaziyete gelmişti. Zaten Judith'e vaktinde de oje sürmüşlüğü vardı, yoksa nasıl şimdi kalkıp yengemizsin diyecekti? Zaten bunlar beşinci sınıftayken Jaska için aşk iksiri yapıp sonra Judith bunu yanlış Slytherin'in bardağına boşaltınca emekleri de boşa gitmişti. Bilmiyordu ki Judith, platinine kıyamamıştı. O zaman da Vajsa demişti ki 'hayır nereden senin platinin oluyor teyze kızı?', Leon tarzı. Haklı da olurdu ama sonra Judith yine ismini yanlış telaffuz ederek konuya başlamıştı. Hayır Vasja değil ismi, Vajsa. Vasja feminen versiyonu. Bilerek mi yapıyorsun hala? -şaka maka Cansu vatsappta da yanlış yazıyordu bunu- Ezra odasından söylenerek çıktığında en çok sevindiği şey ne miydi peki? Çağlar, duruma uygun bir avatar bulup betimleme derdinden kurtulmuştu. Harikaydı, süperdi. Yaratıcılık işte buydu.
Greyjack'lerin salonuna geldiklerindeyse ortam şahaneydi, onlar daha da şahaneydi. Hemen Judith'in yanına gidip bu çocuğa da aşk iksiri yapıp yapmadığını soracaktı ki Alfred olduğunu fark etti. Ulan kaç saat V'den dinlemişti işte Alf böyle Alf şöyle lafını. Bununla mı evleniyordu? Ayıpsın kızım. "Ee, Judith, yemek var yazıyordu da geldik-" Bir duraksadı. konuya yanlış mı girmişti de onu ssh'lamışlardı bilemedi ama. "Yani, demek istediğim, kutlarım, evet." Smooth, so smooth. Like the smooth criminal! Final Frontier, ne saçmalıyorsun yine?

Iris'in süslenme merasimine yardım etmek için onların evine gittiğinde bir an Damien'i toptan unuttuğu fark etti. Esmer kızın kırmızı elbisesiyle gelin adayı Judith'i bile solladığını düşünüyordu. Joy beyaz teni üzerine geçirdiği siyah elbisesinin mini eteğini çekiştirerek Iris'e baktı. Dilini dudaklarına sürüp rujunu biraz parlattığında konuştu. ''Harikasın hatun şimdi o totonu hareket ettir.'' Eliyle kızın ufak poposunun sağ lobuna bir şaplak attı ve arkasını dönerek çıktı. Yol üzerinde Damien'i alacakları için ilk evine cisimlenmişti. Çocuğun kolundan tutup zorla evden çıkartma merasiminde en azından üzerine yırtık tişört dışında bir şey giydiği için mutlu olmuştu. Iris'le şöyle bir merhabalaşırken buna vakit olmadığını bildirerek hızla cisimlendiler. Tam kapının önüne geldiklerinde kapanmak üzere olan kapıya son anda yetişti. Alfred denen koca adayını ceketle kardeşinin üzerini kapatırken yakalayınca kızın üzerinden hızla çekip aldı ceketi. Omuz silkip ''Aile arasında da göstermeyecekse hiç çıplak gezemez.'' Yorumunun ardından ceketi hemen fırlattı merdiven tutanağına.

Damien çoktan bir sarışınla konuşuyordu, Iris'in girer girmez Leon'un yanına geçeceğini tahmin ettiğinden tek başına yürüdü salona. Judith'in bir ara dedikoduyla bahsettiği üzere bu Ash'lerden biri yönetmenlik yapıyordu ama ne tarz filmler çektiğini öğrenememişti. Fırsatın bu gün olduğunu düşündüğü için vakit kaybetmeden tipleri inceledi. Biri hoş denebilecek güzellikteydi, diğeri tam koca karıların isteyeceği babyface tatlı surattı. Üçüncüsüne geldiğinde yapılı kollar, kıvırcık sarı saçlar ve tatlı bir suratla genç kızın mükemmel erkek tanımına en yakın adam gibi duruyordu mekandaki. Hızlı adımlarla yönetmeni filan bir kenara bırakıp adama yaklaştı. ''Ash'lerden olmalısın. Alfred'ı görünce böyle bir abi düşünmüyor insan.'' Adama bakıp gülümserken çıkan gamzelerine mutlulukla bakıyordu. Diğer can sıkıcı kalabalıksa boşa bir güruhtu artık onun için.

"Ölümden dönüp de anca mı söyler bir insan? Merlin için Pietro..."
O kadar arkadaştık mesela, o kadar ikizinin sevgilisiydim, lütfen. Tarz diyılsın artık cümlesi geçiyordu kafasından ama söylemedi tabii ki de. Hayır, sırf bu yüzden Lillian'ın da laflarını dinlemişti, Adras'ı da çekmişti üzerine de Oliver ile zindanlar çıkmıştı. Bildiğiniz şu an asıl Pie'yi dövmesi gereken kişi Matias olmalıydı. Ne çektirdin be Pietro, bir de değsen neyse. Onu bunu geçtim şimdi de niye Matias bu ikiliyle takılıyordu onu da bilmiyorduk biz. Bence Adrasla Matias arasında hala bir şeyler vardı ama bilemedik. Neden, çünkü Adras onunki hakkında konuşup şakalaşabiliyordu hala. Mesela daha geçen gün beş galleonuna daha yine iddiaya girmişlerdi ki Adras- Neys orasını o yazar artık. Ama bir de tutturmuşlardı Phoebe seni istiyor da istiyor. Hayır platin bir kızdı, bence Mithra'ya da benziyordu. Tabii bunu Jaska'ya söyleyemezdiniz çünkü o Mithra hakkında aşırı ketumdu, hatta onu bilen tek kişi Matias olabilirdi. Sırf aile yemeklerinden bir tanesinde, sarhoş olup kıza hafifçe sarktığı sebebiyle bile Jaska'nın kavga çıkarttığını görmüştü -ki açıkçası Finlerin bu konuda aşırı sabırlı olduğu gerçeği vardı. Gerçi Phoebe de bayağı hoş kızdı ama şimdi, Cansu biraz gözünü korkutuyordu Çağlar'ın. Gelinlikli resimler filan, judith de evleniyor bak hazırda diyordu. Çifte düğün yaparız tamamdır diyordu. Hayır kızım, Ilmarinen'e gelin gelmeyi o kadar kolay mı sandın sen diyen yoktu. Mesela iki üç sene önce bir sevgilisi olmuştu da annesi saatlerce başının etini yemişti aynı seviyede değiller diye. Hayır, hayır, Ilmarinen'ler ailecek psikopat, ensestçi ve katı kurallara sahip bir aileydi.

Neyse ki eve gelmişlerdi de ikizlerden az da olsa kurtulabilmişti mesela. Pietro'yu, kızıl saçlının yanına bırakıp Adras'la salona geçtiklerinde ise söylendi. "Salona geçmek istediğinden sahi emin misin, Adras? Yukarı katlar da var-" Kız ensesine bir şaplak indirip onu Phoebe'nin yanına atınca koca bir paççozluk yapmıştı bence. Bunun intikamını sonradan almaz değildi Matias bence. Sahi, asıl burası Jaska ve Adras'ın tanıştığı yerdi, ileriki kurguya base'ti ve bunu yeni fark ediyorum ben? Phoebe, karşısında platin saçları, pembe elbisesinin askılarına dökülürken ancak ona bir şey söylettirmeden yeniden sarılmıştı. Cansu bunu bilmiyordu ama ben bunu çok istedim çünkü o zaten Phoebe. Ancak bu kısa karşılamanın ardındansa diyebildi. "Çok güzel olmuşsun." diye. Kibarlıktı tamam ama bence Phoebe hiç öyle almayacaktı. Hayır herkes bir Ilmarinen'e kapak atmaya çalışıyordu. Yedirtmem!! Ama Mithra RPlerini ciddili çok merak ediyorum çünkü resmen yıllardır okumadım onları. Ilgaaz.

''Harikasın hatun şimdi o totonu hareket ettir.''
Muhtemelen bu yemek için genç kız iki gündür hazırlanıyordu. Kırmızı elbisesinin boyunu özel ayarlatmıştı. Ne aşüfte görünüyordu ne de Tugi paççozu gibi stilettolarla geziyordu. Gerçi onun gene rüküş olacağını düşününce böyle çok hazırlanmasa da olurdu. Ayşegül misali götü yere yakın olduğunu fark eden Iris kendinden bile korkarak biraz yüksek topuk giymişti bu gün. Elbisesinin altına elbette sütyen takmamıştı, çünkü Judith paççozunun da takmayacağını biliyor ve Leon'un ilgisinin memişlere kayacağından korkuyordu. Eğer kızıl kafa göğüslere odaklanacaksa bu mutlaka kendininkiler olmalıydı. Diğer türlü kıskanırdı onun piremsesi ama tabii Güneş takar mı bütün kızlara yazar o. Tabii şu an totosuna şaplağı basan Joy olmasa daha rahat olacaktı bütün hayal kurma seansı ama olmadı. Hemen arkasını dönüp yüzünü buruşturdu siyah saçlı cadıya. Tıpkı saçları gibi siyah bir elbise giymişti cadı. Kısacık eteği olduğu için yürürken bile altına hiçbir şey giymediğini haber verir gibiyidi. Muhtemelen bir Greyjack daha bu gece hamile kalacaktı. Oysa Joy hamile kalırsa ancak hamile pornosu çeker ve internette top ten olurdu.

Bütün bunları geçersek yazar nereden bağlayacağını bilemedi ve paragraf atladı, çünkü Ilgaz hasta mazur görün. Damien'i almış ve eve ulaşmışlardı. İçeri girer girmez Damien ayrı kafalarda olduğu için hemen salona atladı. Tabii Joy kızın Leon'a koşacağını bildiğinden onu yalnız bıraktı. Iris'de en baştan beri hazırlandığı şeyi yapmak için Judith'e bir el sallayıp ''Tebrikler.'' diye soludu. Sonrasında iki dakika beklemeden kızıl kafanın yanına gitti. Hatta bunun için Phoebe'nin sarılışını es geçmek zorunda kalmıştı ki bu Iris için büyük başarıydı. Kızıl çocuk okul formasının aksine çok hoş görünüyordu. Yapılı bedeni ince gömlekten belli oluyor ve ceketi sayesinde geniş omuzları biçimleniyordu. Bunu görünce Iris alt dudağını ısırarak baktı çocuğa. Ne diyeceğini bilemediği için bir adım daha yaklaştı ve çocuğa doğru kol kasından tutarak parmak ucunda kalktı. Dudakla yanak arasında bir yere kırmızı rujunu bulaştırmamak için masum bir öpücük kondurarak geri çekildi. Başını öne eğdiğinde kahverengi saçları düştü önüne. Gülümseyerek geri çekti saçlarını ve çocuğun gözlerine baktı aşağıdan. Bu gece gerçekten güzel olacak gibiydi.

Jaska garip daveti söylediği - daha doğrusu bilmeden ağızından kaçırdığı- andan beri düşünüyordu genç kadın. Ne olduğuna veya neden o garip çocuğun ikisini de kenar mahalle kızının evine çağırdığına anlam veremiyordu. Gerçi ikisini çağırmamıştı elbet ama Sith sevdiceğizini ve yanına yaraşan tek adamı yalnız başına oraya gönderecek değildi. Daha pot yapmayan elbiseyi bile bulmaktan aciz Judith karısına kaptıramazdı platinini. Bu yüzden Ilmarinen platinine yaraşır platin renginde parlayan bir elbise giymişti üzerine. Sanki yanındaki adamın saçlarıyla uyumunu belli ederken 'o benim çekilin paççozlar' diyordu. Tabii Sith böyle kelimeleri asla asil ağzına almayacağı için elbisesiyle bunu başarmıştı çoktan. Bütün alt statüde kadınların stiletto giyeceğinden emin bilekten bağlamalı hoş bir yazlık topuklu giydi altına. Sarı saçlarını özel olarak açık bırakmıştı. Böylece Jaska'nın yeleğine gece sonunda bırakmayı planladığı kokusu daha önce sinebilirdi üzerine. Beklediğinden daha düzgün evin önünde dikilirken kendi malikanelerinin yanında evcik sayılacağını düşünüyordu. Hele içeri girip toplama çadırı misali insan kalabalığını gördüğünde daha demin biricik sevdiceğizinin tatlılığını bile unutmuştu beyni. Kalbalığın arasına doğru yürümeye başlayan platininin sesiyle kendine gelen mavi gözleri idrak yolunu açtığında gülümsedi. Bu gece olay çıkartmayacaktı. Aksine bu garip ale toplantısı bozulmasın da kenar mahalle gülü Judith şu ne olduğu belirsiz eblekle evlenebilsin istiyordu. Bu yüzden hemen sevdiğinin elini tutup ''Olur mu, geldiğime göre ev sahibesini onurlandırmak görevim.'' sözleriyle Jaska'nın önüne geçti. Çocuğun arkasından gelmesini böylece bu garip kalabalıkta kimsenin saçının teline bile dokunmamasını diliyordu. Tam Judith'in önüne gelmişti ki siyah saçlı cadının garip bakışlarıyla karşılaştı. Genede hiç bozuntuya vermeden öne atıldı Phoebe'nin cana yakın sarılışlarının yanında bu bir tokalaşma bile denilemese de bu kadarı bile Sith için çoktu. Kızın boynuna tek kolunu doladı şöyle bir. Koca gülümsemesiyle geri çekilirken konuştu. ''Gerçekten tebrik ederiz, Jaska ve ben çok sevindik. Değil mi sevgilim?'' Son kelimeyi büyücüye doğru dayadığı bedeniyle özel olarak vurgulamıştı. Böylece tutulan eller, alınan sıcaklıkla Judith'in gözüne neler kaybettiğini yeterince güzel soktuğunun farkındaydı. Sith bile böylesine bir adamı Judith'in bırakacağına ihtimal vermezdi ama küçük paççoz işte aşağı taraflarına hakim olamamış olmalıydı. Tabii bu gövde gösterisini fazla uzatmak istemeyen Sith Jaska'yı da tutarak hemen buradaki en aklı başında kişi olan Mona'nın yanına gidip oturdu. Kızla göz göze geldiği anda yüzüne yayılmış kibar gülümseme bir anlığına büyük bir şeytanilikle parladı.

"Geç kalıyoruz Ylva."
Genç kız topuzu için son tokaları takıyordu ki kocasının sesini duydu içeriden. Geç  kalıyorlarsa da kalıyorlardı mk, sanki evlenen onlardı. Hatta evlenenlerden birini görmemişti bile daha genç kız. Sadece Hufflepuff'da okuyan eblek bir velet olduğunu duymuştu. Tabii gelin adayının yörsanlığını bildiğinden ancak öyle bir tip bulup evlendiğine şaşırmamıştı. Tabii burada Ilgaz şu an neden yazıyoz lan biz bunlarla Çağlar diyordu içinden ama olsun. Hatta ulan Güneş ulan Güneş Vil'den bir dal alacak Lucy diye bana ekstra rp yazdırıyon iyi mi diye çıkışası yok değildi ama bunları da geçiyordum çünkü Güneş'e iltimas bitmez bizde. Olaya gelirsek kız odadan çıkıp kocasının platin saçlarının altındaki yakışıklı yüzüne baktığında beğeni gördüğüne yemin edebilirdi. Tabii Vil böyle durumlarda hiçbir laf etmediği gibi gene çenesini kapalı tutmuştu. Ylva artık bu duruma alışık olduğu için sadece gülümsemekle yetindi. Tabii hiç beklemeden evden çıktılar, çünkü Vil dalını bu gece başkasına vereceğinden önceden kullanmak istemiyordu elbet.

Eve geldiklerinde içeri girer girmez genç kız bunca kişinin nasıl olursa oksijen soluyabildiklerini merak etti. Durumun vehameti yüzünden bir anlık kibarlığını bırakıp kendisine yapışık olan kocasına doğru eğildi. ''Annenle baban olmasa var ya...'' Soluğu büyük Ilmarinen olan Jaska'yı görünce yarıda kesildi. Dudakları yukarı doğru büzülüp adamın yanındaki saçlarına uygun giyinmiş genç kadına baktı. Adının Cytheria olduğunu duymuştu Ylva aile dedikodularında. Kadının bu kadar güzel olduğunu görünce Jaska'nın dişinde biri olduğunu hemen anladı. Zarifçe kızla tokalaştı, hemen yanında duran Ravenclaw'lı Mona'ya başıyla selam verdi. Bu paçozun da ikizi ne kadar sevimliyse kendisi o kadar paççozdu. Sonunda Vil'in belinden yönlendirmesi üzerine kocasının yanındaki yerine oturdu.

Kız üzerindeki siyah mini elbiseyi çekiştirmemek için kendisini zor tutarken, odalarının kapısının önüne gelmiş, bir de adamı giyinirken görme ihtimalinin gerginliğini yaşamamak için kapıyı tıklattı. Normalde Artemis'e bir dal almak için güzel bir sebep olabilirdi ama şu an sadece evden çıkmak, arkadaşlarının yanında kafasını dağıtmak istiyordu. Kapıyı aralayıp adamın çekici bir alaycılıkla süslenmiş yüzüne hızlı bir bakış atıp dolaba ilerledi. Yere sinirle rastgele fırlattığı çantaya eğilip eğilmemek arasında kalmış, asasız bir çağırma büyüsüyle eline yapışan çantayı omzuna astı. Bunu aşağıdayken yapmak neden aklına gelmemişti hiçbir fikri yoktu. Aslına bakılırsa Tugi kızı başka niye yukarı çıkaracağını bulamamıştı. Gidebileceği konusunda izin almadığına dair cümleler kulağına dolduğunda biçimli kaşlarını kaldırarak sırtını yatak başlığına yaslayıp önündeki kitaptan ona dönmüş olan adama baktı. Bir cevap vermeden odadan çıkacak olsa da aniden kilitlenen kapıyı duyduğunda saklamayı beceremediği şaşkınlığıyla arkasını döndü. "Ben bu evlilik oyunundan fena halde sıkıldım." Aslında söylemeyi planladığı daha ağır cümleler vardı ama odayı terk etmeden önceki kavgalarının Artemis'i en çok ilgilendiren kısmı olan babasının adının geçmiş olması, o cümlelerin dudaklarından çıkmasına engel oldu. "Judith yakın arkadaşım. Gitmek zorundayım." Adamın alaycı ifadesi bir an olsun değişmediğinde kapıyı açmayı denese de tabii ki açılmamış, kollarını kavuşturdu. Büyük ihtimalle lütfen demesini bekliyordu ve Artemis asla lütfen demeyecekti.

Dedi. Artemis Antoniou sinirden içi içini yiyerek ve onu içeriye kilitleyip evi yakmak isteyerek de olsa lütfen dediğinde, kapı açıldı. Kocası olacak piç herif de ayağa kalkıp boyunu posunu gösterdikten sonra dolaba ilerleyip kendisi için bir gömlek seçti. Artemis ne kadar kızgın olsa da ne yaptığını soracak kadar salak değildi. Tamam böylesine bir adamdan kim bilir kaç ay boyunca hiç dal almamış olması biraz salak olduğunu gösterebilirdi. Adamın ona bir bakış atıp tişörtünü sıyırmasıyla dudaklarını ısırıp elindeki gömleği aldı. Artemis’in yanına yakışmayan bir paççoz olacaktı neredeyse. Onun yerine dolaptan çektiği beyaz gömleği uzatıp kendisini kaybetmeden önce odadan çıktı.

Yirmi dakika sonra kapının önüne çıktıklarında soğuk hava yüzüne vurmuş, birkaç saniye içinde bileğinden kavrandığında o tanıdık boru hissiyle midesi bulanarak ayaklarını yeniden zemine bastığında derin bir nefes aldı. Judith'in evini daha önce görmüştü, rahatlıkla doğru olduğu konusunda adamı belli belirsiz onaylayıp bileğini adamın elinden kurtardı. Arkadaşını görmüş gibi yapıp sıvışmayı planlasa da bu sefer kolundan sertçe kavranmış, ilgiyle ona dönüp sesini alçaltarak konuştu. "İstersen yüzüğü de takayım?"


#003333

*renk kodunu ayarlayamadım bu idare etsin burda*
*CANSU RPME DOKUNMA ZALIM*
*VALLA ÇOK UZUN OLMADI ):*